15 Aralık 2012 Cumartesi

Begüm Yapımı Çam Ağacı

Şu resimde gördüğünüz şey, Begüm Hanım'ın elinden çıkan bir çam ağacı. Aslında yapmaya başlamadan önce aklımda oluşan görüntü bu değildi ama Begüm böyle yapmayı uygun gördü.
Çook zaman önce kırtasiyeden aldığım sıkıştırılmış sünger kıvamında, arkası yapışkanlı, renkli, A4 kağıt boyutunda materyaller aldım. İsmini bilmediğim için anlatması biraz garip oldu. El işi kağıdının sıkıştırılmış sünger kıvamında olanı. El işi kağıdı gibi ince değil ve arkası yapışkanlı. koruyucu kağıdını çıkartınca istediğiniz yere yapıştırabiliyosunuz. (Neyse çok takıldım buna.) İşte bunların yeşilini aldım, makası aldım, bitmiş kağıt havlu rulosunu aldım. Begüm'ü de çağırdım 'Gel seninle çam ağacı yapalım.' diye.
Önce ağacın kahverengi kısmını ypğıştırdım ruloya. Sonra yeşil üçgenler kestim kestim, Begüm'den yapıştırmasını istedim. Biraz yapıştırdı, Sonra renk değiştirdi. Hangi rengi isterse ondan üçgenler kestim. O yapıştırdı. Sonra bazılarını çıkardı.
Yatmadan önce yaptığımız bir aktivite olduğu için sanırım, yatarken yanına aldı. Arada 'Ağaçç, napıyosuuun?' diye hal hatır sordu. :) (Aynı şeyleri ponpondan yaptığımız civcivlere de yapmıştı. Önce rafa, yan yana dizmişti. Sonra da aklına geldikçe gidip hal hatır sormuştu civcivlere.)
Begüm yapımı çam ağacımızın son yeri de, ertesi gün kurduğumuz (ama süsleyemediğimiz) çam ağacımızın tepesi oldu.

13 Aralık 2012 Perşembe

Benden Geçti Mi Acaba??

'Bu blog olayını, yani yazmama olayını iyice abarttım sanırım. Kasım ayı boyunca bir post bile yazmamışım. Tama öyle her gün yazan bir kişi değilim ama gittikçe de kötüye gidiyor bu durum. Aslında aklımda o kadar fazla şey vardı ki, aktivitelerimiz, gezmelerimiz falan. Hepsini unuttum gitti. fotoğrafladığım birkaç şey var sadece. Şu anda farkediyorum ki yazmaya bile üşenir olmuşum. Bir yandan onu yazayım bunu yazayım diyorum, bir yandan da neyse onu başka bir posta yazarım diyorum ki muhtemelen yazmayacağım :)
Son zamanlardaki hal ve durumumuzdan bahsedeyim kısaca.
Begüm yaz sonundan beri gündüzleri uyumuyor. En azından evde uyumuyor, babaannede uyuyor. Ama orada uyuyunca da düzeni değişiyor, sersem oluyor. Çünkü gündüz uyuyunca gece geç uyuyor, ertesi gün uykusunu alamamış oluyor ve de mızmız oluyor. Bunu en çok bugün hissettim, Bir de geçen hafta Ankara'da. O mızmız günleri de iyi kötü, mümkün mertebe şefkatli, çok uzattığında da bağırış çığırışlı atlatmaya çalışıyoruz.
Bu sabahki mızmızlığını baskılamak, kafasını dağıtmak için evin yakınındaki koleje götürdüm. Parkta oynadık biraz, parktaki öğrencilerle takıldı biraz. Sonra okulun içindeki anaokuluna girdik. Tanıdık olunca pek sorun olmadı. Çocuklar yemek yiyormuş, aç olmamasına rağmen Begüm de yedi. Sonra çoocuklarla oyun odasına geçti. Toplu halde oynadıkları oyuna katıldı ara ara, yanlarına oturdu bazen, bazen kalktı oyuncaklarla oynadı. Sonra öğretmen hanım Begüm'ü de dahil etti oyuna. Çok tatlıydı kuzucum. Söylenenleri yaptı. Halka olmuş çocukların ortasına geçti. Önce çiçek oldu. 'Hangi renk olmak istersin?' sorusuna 'Kırmızı' cevabını verdi. (hiç şaşırmadım.) Sonra başka oyuna geçtiler. Ortada kelebek oldu, zıp zıp zıpladı. Kendisinden en az iki yaş büyük olan çocuklara uyum sağladı. sıra serbest oynamaya geçtiğinde dikkati biraz daha dağınıktı, bir o gruba bir bu gruba katıldı. Ama yine de fena değildi. Eğlenceli bir gün oldu.' diye bir post hazırlıyordum tam bir hafta önce. ekleyeceklerim olduğundan ve de yazacak vaktim olmadığından yayınlamamıştım. Kısmet bugüneymiş. :)
Bir sonraki postta Ankara gezimizi paylaşmayı düşünüyorum. Umarım bir ay sonra olmaz :)
hadi bir de resim ekleyeyim:

Okula giderken bizim süslü kolona böyleydi :)



21 Ekim 2012 Pazar

Son Durum

Begüm bugünlerde 'olamaz' a  takmış durumda. Sanırım ilk kullandığı gün geçtiğimiz perşembeydi. Kahvaltı yapıyorduk. Çatalını batırmaya çalıştığı zeytin tabaktan zıplayıp yere düşünce kullandı ilk 'Oyamaaz!' ını. Sonra da sık sık kullanmaya başladı. Çok tatlı oluyor. Bir şey düşüyor, 'Oyamaaz!' Üzerine bir şeyler dökülüyor ,'Oyamaaz!'Oyuncağı bozuluyor, 'Oyamaaz!'  Nereden duydu, nereden öğrendi bilmiyorum. Ama o tepkisi çok hoşuma gidiyor.

Bir de dumur anlarımız var. Çok sık oluyor aslında ama aklımda tutamıyorum hepsini. En fazla yer eden ise şu:
Markete gittik, alacaklarımızı aldık.Ttuzak şeklinde kasanın yanında duran topitopları farketti Begüm. 'Şeker alcam.' dedi. 'Hayır' dedim. Bir yandan da aldıklarımı kasaya bırakıyorum. Begüm'ü beklemedim, aldıklarımı poşete doldurmaya başladım. Arkamdan bir kız geldi kasaya, arkasında da Begüm 'Şeker alcam.' diye bekliyor. Ben de 'Aldıklarımızı ödedik artık. Hadi gel. Parasını ödedik, bitti.' şeklinde başka para çıkarmayacağımı, şekerden vazgeçmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyorum kendi çapımda. Baktım olmadı, başka şekilde yaklaşayım dedim. 'Alacaksın ama paran var mı?' dedim. Paran olmadığı için alamzsın demeye getirecektim ki 'Param var!' dedi. Cebinden çıkardı 1tlyi, kasiyere verdi, parasının üzerini aldı ve yanıma geldi. Ben de dumur şeklinde kalakaldım.

Bugün skype'tan anneanne ve teyzesiyle konuştu Begüm uzun aradan sonra. Genelde telefondan konuşurlardı. Begüm de 'Nabiyoon? hadi öptün görüşürüz şeklinde.' kısa kesip bana verirdi telefonu. Karşısında görünce özlediğini fark etti herhalde. Hadi sen de gel.'diyorlar.'Tamam, bir saat sonra gelicem, mübübüse binip gelicem.' diyor. Sonra da bana dönüp ısrarcı bir şekilde 'Hadi Eskişehir'e gidelim. Mübübüse binip gidelim.' diyor, bir yandan da çekiştiriyor. Bir eksiklik hissedip dedesini sordu sonra: 'Dedem nerdee?' Sonra monitörden anneannesiyle teyzesini öptü. Onlar da öpsün diye monitöre yanağını yapıştırdı. Bir ara da monitörün arkasına baktı durup durup, monitörün arkasında ekranda gördüklerinin devamını aradı sanırım. :)

12 Ekim 2012 Cuma

Çiş-Kaka Meselesi

Uzun zaman yazmadım yine, elim gitmiyor klavyeye. Ne yazacağımı kestiremiyorum. Tuvalet eğitimi konusundan başlayalım madem.

Begüm'ün tuvalet eğitimine 2 yaşını doldurduğunda başladık diyebiliriz aslında. Ama aynı dönemde memeyi bırakma olaylarımız da olduğundan çok üstüne düşmemiştim. O dönemlerde bez bağlıyorduk hala ve kakasının geldiğini anladığımda 'Kakan mı geldi Begüm? Gel oturağına(lazımlık) yap hadi!' şeklinde onun da onayını alarak lazımlığa yaptırmaya başlamıştım. Birkaç kez de alaturka tuvalete, suyla oynamasına izin vermek suretiyle, çişini-kakasını yaptırmayı başarmıştım. Ama havaların soğuk olması gerekçesiyle bezini tamamen çıkarmayı göze alamamıştım. tabi bu dönemde boş da durmadım, 'İnsanlar nasıl bıraktırmış bezi' araştırmalarına girdim. Yabancı bir bayanın 3 günde bez bıraktırdığını falan da okuyunca gaza geldim. Havalar da biraz daha iyiydi. Kaldırdım evde halıları. Lazımlığı koydum gözümüzün önüne. Begüm'e de anlattım 'sen artık büyüdün, bezini çıkartalım. Külot giy artık.' falan filan diye. O da değişik kıyafet giymeye dünden razı zaten, çıkardık bezi giydik külotu. Kaçırdı tabi başlarda. 'Olsun, olsun!' dedim. 'Bir dahakine söyle çişin gelince, oturağına yap.' dedim. İyi-kötü yapmaya başladı. Ama o dönem pek dışarı çıkmamayı tercih ettik. Aşağıya indik oynadık, ama çarşıya, gezmeye gitmedik.
Sonra yazlığa taşındık. Benim için büyük nimet oldu. Her yer açık alan. Hava da iyice ısındı. Bir de yanımızda Begüm'ün sevdiği ablaları kaldı bir süre. 'Aaa ablalar bakın Begüm artık çişini tuvalete yapıyor.' 'Aferim Begüm sana!' cümleleri eşliğinde tuvalet eğitiminin gündüz aşamasını büyük oranda tamamladık vee geldik gece aşamasına.
Begüm gündüz külot rahatlığını keşfedince, gece bez bağlamayı reddetti. Benim birkaç hafta süren kesintisiz uykularım da sona erdi. Ne güzel şeydi o kesintisiz uykular... Neyse konumuza dönelim.
Önce gündüz uykularında kaçırmayı bıraktı.(Gündüz uykularında da bez bağlamıyorduk tabi.) Bu cümlenin arkasından 'Sonra da gece uykularında kaçırmayı bıraktı.' demeyi çok isterdim ama malesef öyle olmadı.
Akşamları bol miktarda su ve meyve (özellikle karpuz) tükettiğinden gece uykusunda bir veya iki defa kaçırıyordu. Çok sıvı ve meyve tüketmediğinde kuru olarak uyanıyordu. Biz de herhalde gece uykusunu da halledeceğiz diye sevindik ve çevreden gelen tavsiyeler eşliğinde uyandırmaya karar verdik. Fakat gel gör ki anne ve baba miskin çıktı. Uyandırmadık, ıslattığında üzerini değiştirdik, çarşafı değiştirdik falan.
Yaz bitti, döndük eve. Gece çiş problemi devam ediyor. Daha erken uyuduğu için en az iki defa ıslatıyor. Hala bez bağlamıyoruz. Ama bana gecenin köründe uyanıp alt ve çarşaf değiştirmekten gına geldi. Altını ıslatmadan uyandırıp çişini yaptırırsam kaçırmıyor ama her zaman yapamıyorum. Tekrar hamileyim ve saat kurup uyanırsam sabah sersem gibi oluyorum, gergin oluyorum, sonuç daha kötü oluyor. Önceden daha erken uyanırdım ama bu aralar sabaha karşı uyanıyorum ve saatlerce ıslak halde yatıyor. İnanılmaz şekilde rahatsızım. Bugün Huggies Dry Nights aldım. Ama içim yine rahat değil. Geri adım atmış gibi hissediyorum.
Zaten Begüm'ü kandırayım dedim, kanmadı. 'Bak annecim bu gece külotu, sadece yatarken giyicez bunu.' dedim. 'Ama bu giymelik bez.' dedi. Dumur oldum. Bu çocuğun arkasından iş çeviremeyeceğim sanırım. :)

20 Eylül 2012 Perşembe

Çoklu Zeka Kuramı

Dün Elfana'nın blogunda okudum.Hoşuma gitti devamlı elimin altında bulunması açısından ilgili yerleri kopyala-yapıştır yöntemiyle bloguma ekliyorum. İsteyenler orjinal yazıya buradan ulaşabilirler.


' Kuramı ortaya atan Howard Gardner; klasik öğretimdeki gibi matematiğe vs. dayandırmıyor zekayi.Gardner' a göre her insanda 8 zeka bölümü vardır.

Bu türler&ilgili meslek alanlarindan bazilari:

Mantiksal-Matematiksel zeka: muhasebe, bilgisayar, ekonomi

Sözel-Dilsel zeka: edebiyat, hukuk, siyaset

Görsel-Uzamsal zeka: ressam,fotoğrafçı, mühendis, rehber

Bedensel-Kenestetik zeka: spor,dans,oyuncu

+Kişilerarası-Sosyal zeka: öğretmen, psikolog, politika

+Kişisel-İçsel zeka: yazar, terapist, dini lider (Bu ikisi bilim adamları&eğitim bilimciler tarafindan duygusal zeka başlığında ele aliniyor.)

Doğa zekası: zooloji, botanik, dağcılık

Müziksel-Ritmik zeka: yorumcu, bestekar

Son10 yildir Varoluşçu zeka üzerinde çalışıyor Gardner.

Gardner bu zeka türlerinin her insanda olduğunu; bununla birlikte her bireyde farklı profilde bulunduklarinı söyler. IQ testlerini kabul etmez.

Küçük bir uygulama örneği vereyim:
Çocuklara kırmızı tanıtılacak diyelim. Tamamiyle pekiştirmesi icin bunu 8 zeka türüne uyarliıyorsun. Örn: mantıksal-matematiksele göre kırmızıyla ilgili bir grafik çalisması; sözel-dilsel için hikaye anlatımı; görsel-uzamsal için resim etkinliği; bedensel-kinestetik için kırmıızı bayraklara dokunma oyunu; kişilerarasi-sosyal için grup etkinliği, hayal kurma etkinliği; doğa için yürüyüş, gezi; müziksel-ritmik için şarkı.

Bu neden gerekli? Çünkü her çocukta bu 8 zeka türü farkli gelişmiş. Böyle bir planla hepsine hitap edilmiş olunur.'

İncelemek isteyenler için bu linklerde de çoklu zeka ile ilgili bilgiler mevcut.

http://www.kigem.com/content.asp?bodyID=1368

http://cokluzeka.com/

http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87oklu_zek%C3%A2_kuram%C4%B1


Bu arada Begüm'ün, durmayan çenesi, bizi şaşırtan hafızası, büyük küçük ayırt etmeden çevresindekilerle iletişimini göz önünde bulundurarak, sözel-dil zekası kuvvetli bir çocuk olduğunu düşünüyorum. Bu da geleceğe notum olsun, ileride nasıl olacak bakalım.


2 Ağustos 2012 Perşembe

Bugünlerde....

Bir ayı tamamlamadan yeni post yayınlayım bari internete erişebildiğim nadir anlardan birinde.
Aslında yazacaklar birikti. Birikti derken hepsi aklımda birikti. Fotoğrafları telefonumda birikti. Fotoğraflar olmasa unutup gideceğim zaten. Çok uzatmadan, arayı da çoook açmadan yazayım.
Bu aralar günlerimiz suyla





Boyalarla haşır-neşir vaziyette geçiyor.







Dün akşam ilk defa Begüm ben olmadan arkadaşlarıyla takıldı. Ben olmadan derken, küçüklü büyüklü bir çocuk grubuna katıldı ve sokakta koşturdular. Sonra benim de bulunduğum eve geldiler. Ben balkonda, Begüm arkadaşlarıyla içeride oynamaya başladılar. Yani yakınındaydım ama aynı ortamda değildik. Begüm bu ilk deneyimi arada dışarı çıkıp, 'Öjjem(Özlem), gell! ' diyerek ya da arada yanıma gelip, beni kontrol edip yine arkadaşlarının yanına dönerek geçirdi. Bence ikimiz için de güzel bir deneyim oldu. :)

8 Temmuz 2012 Pazar

Gururla Sunuyorum :)

Vee sonunda yaptım. İlk 'Sensory tub' ımı hazırladım.


İçindekiler:
 Sahilden getirdiğimiz kum
 Plastik dekoratif mavi taşlar
 Plastik Karpuz
 Oyuncak gemi
 Balıklar
 Tırmık- Elek (küreğimiz kayboldu çünkü)
Sahilden Begüm'le topladığımız deniz kabukları






Begüm'le birlikte hazırladık duyusal havuzumuzu. Hoşuna gitti. Önce yaptığımız şekilde oynadı biraz, Sonra içine su doldurup gemiyi yüzdürdü. Suyu yere dökerek de sonlandırdı oyununu. :)



26 Haziran 2012 Salı

Pişmanım

Dün Begüm balkondaki lavaboda suyla oynuyordu. Önce ellerini sabunladı, köpük yaptı. Sonra yakınındaki plastik şişeye su doldurdu, biraz da onunla oynadı. Sonra şişeye suyu doldurdu ve yere döktü suyu. Ortalığı temizlemeye çalışan ben de bunu görünce sinirleniverdim ve sesimi yükseltmek suretiyle kızdım. Aramızdaki diyalog şöyleydi :
- Begümm!! Naaptın!! Neden döktün suyu??
- Dökmedim. Yıkadım yıkadım.

Bu cevap karşısında biraz dumur oldum, pişmanlık duydum. Henüz bizim gibi durumu kurtarmak için ufak yalanlar söyleyebilecek yaşta değil ve içinden geçeni, gerçeği söylüyor. Sanırım sert tepkiler vermeden önce onu anlamaya çalışmalıyım.

Nerelerdeyiz??

Dört bes gündür yazliktayiz. Buralar serin olur diye geldik ama yanıldık. Kavurucu sıcaklar burayı da etkisi altına almış. Bugün biraz daha iyi hava. Sıcakta Begum'u oyalamak daha mı zor, daha kolay bilemedim. Denize girme imkanımız daha fazla aslında ama girebileceğimiz saat maalesef kısıtlı. Genellikle aksam üstünü tercih ediyoruz. Girince çıkmak istemiyor zaten. Yüzme öğrenmeye de adım adım yaklaşıyor Begüm. Gecen sene aldığımız simiti takmasına kolluk almıştık, bayıla bayıla takmişti. Bu sene kolluksuz takılmak istiyor hanim. Zorla koltuğu taktığımızda da devamlı ayakları çırpmak suretiyle ilerleyebiliyor. Aramızda da söyle diyaloglar geçiyor:
- Annecim kolluklarini tak.
- Kolluga gerek yok!
- !!???

Veya:

- Anne sen biraz git, ben sana geleyim!
- Tamam annecim..
(Anne bir iki adım uzaklaşır cabuk gelsin hevesi kırılmasın diye, ama :)
- Anne sen biraz daha git ben sana geleyim!
- İyi tamam, gittim, hadi gel.

Deniz dısında geçirdiğimiz saatlerde de Begum'u oyalayabilmek için evi buraya taşıdım desem yalan olmayacak. Aslında kendi çapımda haftalık plan yapmıştım. Bir gün su aktivitesi, bir gün resim falan gibi. Ama Begum'ü oyalabilmek için bütün haftaya dağıttığım aktiviteleri aynı gün yapmak zorunda kalabiliyoruz. Yani bugün öyle oldu en azından.
Planları uygulama konusunda pek başarılı oldugumu soyleyemeyecegim, ama bakalım belki bu tutar. :)

30 Mayıs 2012 Çarşamba

THK Airshow Side


Haftasonu Side'de THK'nın gösterisi vardı. Olur da bir yerlerde izleme şansınız olursa kaçırmayın derim. İnanılmaz bir şov. Biz hem cumartesi hem pazar gittik, doyamadık. Olsa yine izlerim. İnsan o uçakların içinde olmak istiyor. O uçakların içinde olma şansı da verdiler aslında ama sayılı kişiye ve kurayla. Bize çıkmadı tabi. Neyse bir dahakine inşallah.

Bir Ali İsmet Öztürk vardı ki, ağzımızı açık bıraktı, yüreklerimizi ağızlarımıza getirdi.


Sahile gerilmiş ipin ortasından geçti. Aşağıdaki fotoğraf da kanıtı.


Fatih Batmaz yönetimindeki F-16, 30 m üzerimizden geçti. O motorun sesini içimizde hissettik resmen. Kulaklarımızdaki basıncı anlatamıyorum bile.


Veeee Türk Yıldızlarıııı....


Anlatmakla olmuyor gerçekten. İmkanı olan gidip izlesin mutlaka. Harikalar!!! Ben şovun etkisinden yeni yeni kurtulabiliyorum daha :)








26 Mayıs 2012 Cumartesi

Uyku Meselesi

Aslında basit şeylerden mutlu olan bir insanım. Mesela bugün THK'nın Side'de gösterisi vardı. Ona gittik. Saat 15:30 olmasına rağmen uyumamış Begüm'ü de babaannesiyle halasına bıraktık. Gittik güzel güzel fotoğraflar çektik, İnanılmaz şovlar izledik. 30 metre üstümüzden geçen F-16'lardan kulaklarımız sağır olma tehlikesi atlattı. Ama ağzımız bir karış açık izlediğimiz için bir şey olmadı. :) Şov bitti, eve döndük. Veee karşımda bir saniye bile uyumamış, ortalığı altüst etmeye müsait bir Begüm... Bir anda Kafamdan aşağı kaynar sular döküldü desem yeri var. Çünkü 'Akşam beni bekleyen bir uyutma çilesi var.' demek bu. Önceki gün aynı şeyi yaşadık. 
Neyse eve geldik. Yemek falan yedik. Sonra başladı uyutma çabalarımız. Önce babası denedi. Olmadı. Begüm ayaklandı geldi. Sıra bana geldi. Dün akşam aynı şeyi iki saat boyunca denemiş olduğumdan gerginim baya. Sakin başlayıp gergin bir halde bitirdik olayı. Toplamda yarım saat, belki daha az sürmüştür. Yatağa yatırdım. Kalkmaya yeltendi daha yanından ayrılmadan. Tekrar yatırdım. Mızıldanması ağlamaya, daha doğrusu çığırmaya dönüştü ve sanırım 5 dakika içinde daldı uykuya. 
Fakaaaattt...  Yarım saat sonra ağlayarak uyandı. Yatıyor ve gözleri kapalı ağlıyor. Bir şeyler soruyorum, cevap: aaaaaağğğğ Kucağıma aldım, sarıldım, yatıştırmaya çalıştım. Sonuç: aaaaağğğğ Sonradan sorulara cevap vermeye başladı ama hep olumsuz. Neyse onu da atlattık. Mutfağa gittik, süt ısıttık. Odasına geçtik. Talebi üzerine kitap okuduk. 5 cümleden sonra  Begüm iptal..
Uyudu ama benim aklımda bin bir soru:
-Rüya, kabus falan mı gördü?
-Ağlayarak uyuduğundan mı böyle uyandı?
-Son zamanlarda -yapmamam gerekir biliyorum ama- tehditkar konuşuyorum uyku konusunda (uyumazsan parka gidemezsin gibi). Ondan mı etkilendi acaba??
-Haftada iki gün, bazen daha fazla babaanneye gidiyor. Orada farklı şekilde uyuyor. Bu uykuya dirençler ondan mı? 
-Yoksa gündüz uykularımız tarih mi oluyor? Ama daha erken bence :((

Off n'olcak bizim bu halimiz. Zaten pek düzgün olmayan günlük rutinimiz de emzirmeyi kesmemizle tamamen altüst oldu. Onu oturtayım derken çabalarımın boşa çıkması beni gergin yapıyor. 

Bakalım gelecek günler ne gösterecek bize.....

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Değiştirdik...

Güne hızlı başladık bugün. Benim ve Begüm'ün uykusuz gecesinin etkisi var mı bilemiyorum. Dün öğle uykusunu geç uyuyan ve gece uykusuna da 1:00'de yatan Begüm sayesinde ben de 1:30'da yattım. 3 saat sonra da uyandım -ki hiç adetim değildir.- Uyku tutmadı. İki saat sonra uyuyabildim sanıyorum. Ama yarım saat sonra da Begüm uyandı. Neyse ki gezinicem diye diretmedi. 'Süt ısıt.' dedi ve bizimle yatmak istedi. O uykusuz halimle canıma minnet. 'Sen yeter ki uyu.' dedim ve aldım babişle aramıza. Neyse uyandık. Babişe kaç zamandır Begüm'ün odasını düzenlemek istediğimi söylüyordum. Sabah konuşmamızda da tekrar ettim. Yarım saat sonra, daha biz kahvaltının k'sını hazırlayamadan geldi eve ve 'Puff!' Işık hızıyla Begümün odası değişti. Büyüyen karyolasının alt kısmını çıkardık. Beşik kısmını odada bıraktık. Böylece hem çok sevdiğim ve bir yerlere göndermek istemediğim koltuğum kalmış oldu, hem de Begüm'ün yataktan düşme tehlikesine karşı ek korkuluk ayarlamamız gerekmedi. Beşiğin korkuluğunu en alt seviyeye getiriyorum Begüm de rahatça yatağa girip çıkabiliyor.
Oturma odasındaki masasını ve oyuncaklarının büyük kısmını da odasına taşıdım. Dağıtınca odasını dağıtmış olacak. Ben şimdilik öyle umuyorum yani. :)
Begüm odasının yeni halini çok sevdi. Yatağı ayarladığımızda içinden çıkmadı zaten. Oturma odasında bıraktığım oyuncaklardan bazılarını da odasına taşıdı. O da kendi çapında odasını ayarladı yani. :)
Bu kadar yazıya fotoğraf beklerdim ben olsam, siz de bekliyorsunuz belki ama henüz tam yerleşmediğinden oda -çok dağınık yani- rezil haliyle yayınlamak istemiyorum. Onun yerine Begüm'ün kendi elleriyle döküp, kendi elleriyle temizlediği mutfağımızın fotolarını ekleyeceğim.
Buyurun, 'Öncesi-Sonrası' :
  Önce oyuncak süpürge ve küreğiyle temizlemeye kalktı. Baktı süpürgeyle baş edilecek gibi değil, kendime sakladığım elektrik süpürgesini aldı elimden. Sonuç, benim de ufak yardımlarımla, tatmin edici. Ev işlerini Begüm'e mi bıraksam acaba?? :)

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Emzirmeyi Nasıl Bıraktık?

Ben bu blog işini iyice boşladım sanıyorum. Aslında hep aklımda, devamlı 'Bunu da yazayım, şunu da yazayım.' diyorum ama elim bir türlü klavyeye gitmiyor. Sabah sabah inanılmaz bir baş ağrısı eşliğinde bu satırları yazmama ise sadece 'Ters adamım işte!' diyebiliyorum.
Yazamadığım için aklımda olan 'Emzirmeyi nasıl bıraktık?' konusunu işlemek istiyorum bugün, çünkü içime dert oldu. :)
Emzirmeyi bırakmak için 2 yaşına şartlanmıştım ben. Planım da kabataslak aklımdaydı.' Doğum gününe annemler gelecek ya, onlarla birlikte oyalamak kolay olur.' Öyle de oldu gerçekten. Begüm'ün doğum gününden bir hafta sonra Afyon'a termal tesislere gittik. Kaldığımız ev villa şeklindeydi, kocaman bahçesi vardı, park yakındı, etrafta bol miktarda kedi vardı. Begüm'ün ilgisini dağıtmak kolay oldu. Zaten o da hazırmış sanırım, gündüzleri pek 'memmiş' talebi olmadı.
Öyle birden kesmek, memeye birşeyler sürmek gibi bir tutum izlemek istemiyordum. Ama gördüğüm ve okuduklarım arasında sık tercih edilen bir yöntemdi. Google Amcaya sordum ben de. :) Yavaş yavaş bıraktırmanın hem anne, hem çocuk için daha iyi olacağını okudum. Önce gündüzleri kestim. Etrafta oyanayacağım diye aklına bile gelmedi çoğu zaman. Ama uyutmak sorun oldu, çünkü emerek uyuyordu. Bazen arabasında gezdirerek, bazen biberona süt koyup yanına yatarak uyuttuk. Kesin kurallarım yoktu, Sadece gece emsin gibi.
Bir haftanın sonlarına doğru gündüz iki defa emdiyse gece uyurken vermedim. Öyle uyutmaya çalıştım. Gerekirse biberonla süt verdim. 9-10 gün sonra tamamen kestim memeyi. Uyutmak ciddi anlamda sorun oldu. Uyumadı saatlerce. Gecenin bir yarısı annemle babamın bebek arabasıyla gezdirdiği oldu. Bağırış çığırış zamanlarımız oldu. Ama sonunda uyudu :)
Emzirmeyi tamamen kestiğimde doğal olarak göğsüm şişti. İlk gün iyiydi ama ikinci gün ağrısından duramadım. Ben de sağdım ve biberona koyup Begüm'e verdim. Tadı memmişi çağrıştırdı sanırım ama yine de çok tepki vermedi. Bir-iki memmi dedi sonra bıraktı. Sağdıktan sonraki ikinci ya da üçüncü gün yine doldu göğüslerim ama ilki kadar ağrı verici değildi. Gündüz sağmaya fırsat da bulamadım. Sonra da yavaş yavaş geçti ağrısı zaten.  Şimdi eskiye döndüm. Göğüslerim küçüldü, hamilelikten itibaren azalan kıllarım ve sivilcelerim normale döndü. Arada aklıma geliyor emzirme zamanları, sanki çoook uzak zamanlarmış gibi. Halbuki epi-topu bir ay oldu şunun şurasında. Ama yeni yaşantımıza ikimiz de alıştık :)

28 Nisan 2012 Cumartesi

Özledim...

Bugünü Begüm'den ayrı geçirdim. Çok alışılmadık bir durum değil aslında. Yavaştan işe başladığımdan haftada iki gün bırakıyorum, artı kişisel işlerim olduğunda bırakıyorum, artı kısıtlı görüşmemize rağmen beni çileden çıkardığında yine bırakıyorum. ikimiz için de alışılagelmiş bir durum aslında. Ama bugün farklı oldu. Begüm'ü özledim, hem de çok özledim. Bunda yarın da görüşemeyecek olmamızın, hatta ben evden erken çıkacağım için gece de orada kalacak olmasının da etkisi büyük sanıyorum.
Aslında düşününce benim için iyi bir gün oldu. Hiç evden çıkmadım. Sabah biraz facebook'ta takıldım. Sonra yarın için hazırlıklara başladım. Radyoyu açtım. Bir yandan pasta yaptım, bir yandan müzik dinledim, arada eşlik ettim. Rahat rahat cnbc-e'de dizi izledim. Begüm öncesi günlerden birini yaşadım. Ama aklımın bir köşesinde hep Begüm vardı. Anne olmak böyle bir şey demek ki.

12 Nisan 2012 Perşembe

Kısa kısa...

Uzun zaman yazmayınca yazmakta zorlanıyorum. Ama kısa aralıklarla da yazamıyorum. N'olcak benim bu blog işi bilmem.
Son yazdığımdan beri baya bir değişiklik oldu. 
Begüm'ün doğum gününü kutladık aile arasında. Anneanne-dede-teyze de geldi. Sonra biz onlarla gittik Afyon'a. 
Begüm'ün üzerine süt dökmek suretiyle bozduğu bilgisayarımızın yerine yenisini aldık.(Ama hala yedek olarak elimize geçen bilgisayarı kullanıyoruz, kıyamıyoruz. :) ) 
Sonraa en büyük olay: Begüm emmeyi bıraktı. 
Bütün ayrıntılar için ayrı postlar yayınlayacağım. Bu sadece giriş :) Zamanını kestiremiyorum tabi. Ama en kısa zamanda... :)


Bu arada Begüm kendine sevgili yaptı. Yeni yavuklusuyla objektiflere böyle yakalandı. :)




22 Mart 2012 Perşembe

Güne Böyle Başladık

Bu sabah annesinin bir kac dakikalık boşluğunu değerlendiren Begüm Hanim...

Kızım rimek sürmek istemiş. Ama bu isler biraz el alışkanlığı istediğinden eline yüzüne bulaştırmış. :)

10 Mart 2012 Cumartesi

Çin Burcum, Şans Objem

Bildiğimiz, 'Koç'la başlayıp 'Balık'la biten astrolojik burçlar dışında bir de Çin burçları varmış.Bu burçlara göre bize şans getirecek objeler de. Araştırmadım ama bloglar arasında gezinirken şu siteye rastladım. Burç mevzusuna yarım yamalak inanan ama her fırsatta 'Aaa, onun özelliği neymiş. Bunun bu özelliği mi varmış.' diye okumadan geçemeyen bir insan olarak(fala inanma, falsız kalma hesabı), kendi Çin burcumu ve şans objemi öğrendim. Blogda söylediğine göre burcunun ya da şans objelerinin figürlerini çevrende bulundurmalıymışsın.
Benim burcum domuz çıktı (sevmem tekrar tekrar kontrol ettim sonuç değişmedi.) Şans objelerim de kuğu ve su perisi. (Bunlar iyi..)
Siz de merak ediyorsanız buyurun buradan bakın.

Begüm'e Mektup

Sevgili Begüm,
O şarkı 'Erken yatarım, erken kalkarım' diye başlıyor. Yani doğru orantılı olarak geç yatınca da geç kalkman gerekiyor. Gece bütün uğraşlarıma rağmen geç yatıp, sabah da erkenden kalkarak ters orantıyı devreye sokmanın alemi yok şu cumartesi günü. 'O kadarcık uyku bana yetmezken sana nasıl yetiyor?' sorusunun cevabını bir ara bekliyorum senden. Bu aranın da mümkün mertebe çabuk gelmesini diliyorum çünkü çok fazla dayanamayacağım bu uykusuz hallere.
Bütün uykusuzluğuna rağmen bugün gösterdiğin performanstan dolayı da seni tebrik etmek istiyorum. Bunda açık alanda olmamızın etkisi büyük biliyorum.
Yazacak başka şey bulamıyorum. Seni çok seviyorum ve kocaman kocaman öpüyorum.
Sevgiler..
     Annen

9 Mart 2012 Cuma

Dün Gece

Dün gece yatmadan önce Begum'e ojelerimi kaptırdım. Aramızda şöyle bir diyalog gecti:
- Anne bana eje(oje) sur
- Ama karanlık annecim, süremeyiz şimdi.
- Anne ışik yak, eje sür!!
- ?!! Hıı peki annecim..
Bu aralar bu tür diyalogları sık yasıyoruz...

8 Mart 2012 Perşembe

Durum Raporu

Pazar gunü için guzel bir post hazırlamıştım, tabi kafamda. Fotograflar çektim falan.. Begum'den fırsat bulup da yazıp yayinlayamadim. Aksam uyuyunca yazarım planları yapıyordum kiiiii Begum bilgisayara süt döktü. Bilgisayar mefta.. Fotograflar falan, hersey içinde ve herhangi bir yere kopyalanmamis.. Yani felaket!!! Neyse bir sekilde kurtardık resimleri fakat 'Y' harfi basmıyor. O yüzden telefona kaldık. Yani sadece post yazabiliyorum. Başka birşeyi yapamıyorum. :( Son yorumum da 'Y'siz biraz concon diliyle oldu kusura bakmayın, elimden olmayan sebeplerden...

3 Mart 2012 Cumartesi

Bronşiolit..

Begüm hasta. Yeni yeni düzeliyor diyebilirim, hatta öyle derken bile şüpheyle diyorum. Grip olarak başlayan hastalığı bronşiolit olarak devam etti. İlk antibiyotiğimizi de aldık böylece. Tam tarih gerekirse 25.02.2012 cumartesi, saat 22:30...
Bronşiolit genellikle 2 yaş altı çocuklarda görülüyormuş. Akciğerlerdeki bronşiolleri tutuyormuş en fazla. Viral bir enfeksiyonmuş.
'Genellikle ateş ve burun tıkanıklığının eşlik ettiği soğuk algınlığı şeklinde başlar. 2–4 gün içinde bronşiollere inerek tahriş ve küçük hava yollarında daralmaya neden olur. Bu da çocukta öksürüğe ve nefes verme sırasında duyulan ıslık gibi (vızıltı) yapar. Bazı çocuklarda solunum hızı ve eforu artıp öksürük boğuklaşarak astım gibi tıkanmaya ortaya çıkabilir. Bu dönemde genellikle ateş düşer, çoğu çocuk iştahsızlaşır, süt çocuklarında emme güçlüğü ortaya çıkar. Uykuda huzursuzluğa. sık rastlanır.' (Emme güçlüğü dışında bizimki de aynen böyle oldu.)
Doktorumuz antibiyotik dışında ventolin verdi. Günde birkaç kez buhar şeklinde uyguladık. Ayrıca sık sık burun damlası damlatmamızı söyledi. söylediklerini uyguladık. Şimdi daha iyi. Ama kontrole gideceğiz tabi. Hal ve tavırlarına bakılırsa düzeldi. Çünkü yaklaşık iki haftadır yapışık ikiz gibi dolaşıyoruz. bu aralar ayrılmaya başladık. Hatta bugün ilk defa ben başında olmadan oyun oynadı. Eski günlere döndük şükür. :))

21 Şubat 2012 Salı

Mi-mi

Bu aralar Begüm'ün en sevdiği. Bilgisayarın başına geçip 'Anne bana mi-mi aç' cümlesini çok sık kullanıyor bugünlerde.




'Buğda ne vağ?'

Begüm'le aramızda dün gece geçen muhabbet:
Uyutma çabalarım boşa çıktığı için biraz gerginim. Begüm'ün talepleri var: çorba, süt... Çorba ısıttım, içmedi. Süte geçtik. Biberona doldurdum. Biberonun üzerindeki yazıyı göstererek:


- Bu ne? Buğda ne vağ?
- Yazı var annecim.
- Buğda gağe var. (burda kare var.) Bu gağe. Bu ucgen. Bu ucgen.


Bir de geçenlerde yaşadık benzer bir muhabbeti. Restorandayız. Masada meyve var. Ayva verdim önce.Bir- iki yedi bıraktı. Sonra armut verdim. Yedi, tekrar istedi. Uzattım. Aramızda geçen konuşma :

-Bu ne?
-Ayva annecim. (hani kırmızı demeyi düşünürsün de ağzından mavi çıkar ya öyle birşey oldu.)
- Hayır, bu armut!
- !!!! Evet annecim o armut.

Kızım büyümüş de beni düzeltiyor artık. :)

12 Şubat 2012 Pazar

Hasta

Kuzucum hasta. Şimdiye kadar en şiddetli gecen hastalığı sanırım. Dün gece ateşini düşürmedik. Sabah biraz iyiydi, öğleden sonra yine çıktı. Doktorunu aradık, talimatları aldık uyguladık. Çeşme gibi burnu akıyordu yatana kadar. Burnunun tahris olma riskine rağmen iyi dedik. Ama yatmasına yakın tıkanmaya başladı. Nefes alırken zorlandığını görmek o kadar kötü ki...
Halsizligine rağmen poz vermekten vazgeçmedi ama :)

9 Şubat 2012 Perşembe

Çok Yoğunum!!

Çok yoğunum bu aralar. Bloga falan uğrayamiyorum. Önce birkaç günlüğüne İstanbul'a gittik. Dönüşte de kardesim geldi bizimle. Birlikte oraya git, burayı gez baya yorulduk.
Gez-toz çok yoğunum yani.. :)

İstanbul'da şansımıza devamlı kar yağdı. Begüm de karla gercek anlamda tanışmış oldu. ( Gecen sene de karla oynamıştı ama tam olarak algıladığını sanmıyorum.) Önce korktu. Sonra ayaklarına ezmeye başladı. Her gittiği yerde ' Ben kar bascam! ' dedi durdu. Sonra da alıştı iyice, eline almaya başladı. Kartopu yaptı, bize attı.

Daha fazla ayrıntı sonraki postlarda (umarim :) )

23 Ocak 2012 Pazartesi

Telgrafın Tellerineeee Kuşlar mı Koonaaaarrr....

Bu günkü ruh halime en uygun şarkı. Benim gibi karamsar olmayın diye hareketli halini ekliyorum buraya.


Yanıma gel yanımaaa daa, yanıyanı başşııımaaaa. Şu gençlikte neler geldi cahil başımaaaa.....

Tarihe not: Babaannesi Begüm'ün saçını keşmiş. :( 
(Sadece tarihe not olsun diye yazıyorum Çünkü içimden geçenleri yazarsam pek hoş bir şey çıkmayacak ortaya.)
Üç gündür saçına bakıp, nasıl düzeltsem diye düşünüp duruyorum. Ekleyemeyeceğime göre kısaltacağım mecburen. :(( Off neyse uzatmayayım yoksa içimdekiler dökülmeye başlayacak.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Beslenme Konusu

Hastayım. Mevsimin klasik hastalığı gribe, Begüm ve İzzet'ten sonra ben de yakalandım nihayet. Normalde naz yapmam hasta hasta ilgilenirim evle, Begüm'le, ama bu sefer naz yapasım tuttu. İzzet de aldı Begüm'ü gecenin 11'inde, babaanneye götürdü. Zaten bir-iki haftadır çok sık gidiyor babaanneye. Neredeyse haftanın 3 tam günü orada. Hatta geçen hafta ilk kez gece de orada kaldı. Dün de ikinci oldu. Bu duruma bir yandan seviniyorum. Kendime ayıracak zamanım oluyor. İşlerimi hallediyorum. Oraya isteyerek gitmesi de rahatlatıyor beni. Aklım onda kalmıyor. Vicdan azabım olmuyor. :) Hatta işe başlayabilirim yavaş yavaş diye düşünmeye de başladım. Ama kontrolü elimden kaçırmak da endişelendiriyor beni. Sonuçta orada faklı alışkanlıklar ediniyor her açıdan.Bu aralar beni en çok endişelendiren ve paranoyaklık derecesine getirdiğim 'Neler yiyor?' düşüncesi. Çünkü babaaannemiz yesin de ne yerse yesin mantığında olan, yemek yemediğinde eline bisküvi, çubuk kraker, çikolata tutuşturan ve uyarılarımı dikkate almayan birisi. Babaannenin bu tutumu ve Begüm'de farkettiğim tatlıya karşı artmış istek, kendimi beslenme ve şekerin beslenmedeki yeri-zararı konusunda araştırma yaparken bulmama sebep oldu. Yazacak çok şey var aslında ama üşengeçliğimden iki blog annesinin linkini veriyorum size:
Pratik Anne
Yeşilist

Şekerin zararları araştırmalarım yavaş yavaş başka konulara kaydı tabi ki. Uzunca bir süredir abur-cubur, hazır kekler, pastane mamulleri almak yerine evde kendim yapmayı tercih ediyordum. Pastaları, kekleri, kurabiyeleri, muhallebileri kendim yapıyordum. İçine ne girdiğini bildiğimden gönül rahatlığıyla yiyorduk. Şu yazıyı okuduktan sonra nutellayı da evde yapabilirim demeye başladım. Henüz denemedim. Ama denemek isteyenler için,  Pi-nik Kuş aracılığıyla gözüme kestirdiğim iki tarif:
Pratik Anne
Hülya'nın Tunası

Daha çikolatalı isteyenler için bir de bu var:
Tarte Pink

Ama bunu yaparsam süt tozu kullanmayı düşünmüyorum.

Yapanlara afiyet olsun :)



7 Ocak 2012 Cumartesi

Bir Kaç Fotoğraf



















Başlık Yok

Güzel bir aşk filmi izledim: Aşkın (500) Günü (500 Days of Summer)
Sanırım izlememeliydim.
Evde yalnızım. İzzet arkadaşlarıyla. Begüm babaannede. Gece uyumadı. Babası da sabah ben uyuyayım diye babaaaneye götürdü. Birkaç gündür durum böyle.
Bir de Wicker Park vardı beni etkileyen. Defalarca izlemişimdir.
Bu filmin üzerine ne yapılır ki şimdi. Üzerine yeni bir aşk filmi mi izlesem? Yoksa kafa dağıtacak birşeyler mi yapsam?
Bir Avuç Deniz var. Onu mu izlesem? Pek beğenen olmamış. Oyuncuları ilgimi çekti :)
Yoksaa kalkıp gidip sinemaya mı gitsem. 6 Ocak'ta Jhonny Depp'in yeni filmi giriyormuş gösterime: Tutku Günlükleri
Ooof of çok şey yazmak istiyorum da herşey yazılmıyor işte. Neyse bana kalsın. Melankoliğim biraz..