30 Eylül 2010 Perşembe

Kara Göründü!

FLASH, FLASH, FLASH!!! Sonunda beklenen oldu: Begüm'ün ilk dişleri çıkıyor. Beklendiği üzere alt dişler. İkisi birden çıkıyor. Tam 6 aylık 5 günlükken...
Bu sabah annemle konuşuyordum telefonda. Begüm de kanguruda, kucağımdaydı. Konuşurken ara ara da Begüm'e bakıyorum tabi. Bir ara esnedi, baktım altta iki tane çizgi. Anneme anlattığım şeyi yarıda kesip 'Anaa, dişleri çıkıyor Begüm'ün!' deyiverdim.Heyecan yaptık tabi annemle. Telefonu kapattıktan sonra hemen ilk dişlerimizi fotoğrafladım tabi :) Bir elle Begüm'ü zaptedip, diğer elle fotoğraf çekmek beni biraz zorladığı için çok net olmadı foto. Ama dişler belli oluyor neticede :)
Çok heyecanlı yahu :)
Böylece bir kaç gündür gecede bilmem kaç defa uyanmasının ve de bir iki gece ağlayarak uyanmasının sebebi buymuş. Yine de çok ızdıraplı geceler(her uyandığında emzirdiğim-evet hala- için bana öyle gelmiş de olabilir) veya gündüzler, sebepsiz ağlamalar olmadı. Sakin bir diş çıkarma dönemiydi. Darısı diğerlerinin başına...

29 Eylül 2010 Çarşamba

Bitkisel Bir Yazı...

Malum önümüz kış. Özellikle kış aylarında bitki çaylarıyla daha fazla muhatap oluyorum. Yaz kış demeden, sık sık ve zevkle içtiğim çaylar da var tabi. Bakalım hangi çay neye iyi geliyormuş:
  • Adaçayı: Mide va bağırsak gazlarını giderir. Mide bulantısını keser. Hazım sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Boğaz, bademcik ve dişeti iltihaplarını giderir. Antiseptik özelliği var. Bakterilere, virüslere, mantar hastalıklarına karşı etki gösterir. Göğsü yumuşatır. Astımdaki sıkıntıları geçirir. İdrar ve ter söktürür. Hazım sisteminin daha iyi çalışmasını sağlar. Sinirleri yatıştırır. Cilde iyi gelir. Banyo suyuna katılıp yıkanılırsa; zindelik verir. Günde, 3 kahve fincanından fazla içilmemelidir.
  • Sarı Kantaron: Hazmı kolaylaştırır. Mide yanmalarına iyi gelir. Heyecanı yatıştırır. Uykusuzluk durumunda rahatlatıcı etkisi vardır. Kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olur. Sarı Kantaron'dan hazırlanan eriyik yaralarda yanıklarda, harici olarak kullanılabilir.
  • Biberiye:  Kabızlığı giderir. Sindirim sistemine uyarıcı etki yapar. İdrar söktürür. Baş ağrısına iyi gelir. Dolaşımı canlandırır. Vücuttan zehirli maddeleri atmaya yardımcı olur.
  • Ihlamur: Ihlamur çiçeği yatıştırıcı, idrar verici, göğüs yumuşatıcı ve balgam söktürücü olarak çay halinde kullanılır.Ihlamur çiçeği banyosunun da yatıştırıcı bir özelliği vardır. Balla karıştırılıp içilirse mide ülserine faydalıdır. Kan dolaşımını düzenler. Öksürüklerde yumuşatıcı rahatlatıcı ve terletici etkilere sahiptir.Uykusuzluk problemine yardımcı olur.
  • Kuşburnu: Çok yoğun vitamin zenginliği nedeniyle gözlerin dostudur. Vücuda dirilik sağlar. 100 gram kuşburnunda bir sandık portakala eşdeğer C, B1 ve B12 vitamini vardır. Besleyicidir. İyi bir raşitizm ilacı, etkin bir kan temizleyicisidir. Güçlü bir kurt düşürücü ve bağırsak yumuşatıcısıdır. Mide kramplarına ve sindirim sistemi zorluklarına karşı faydalıdır. Enfeksiyonlara ve bulaşıcı hastalıklara karşı vücut direncini arttırır. Nezle ve gribe karşı koruyucudur. Kuşburnu A vitamini ve karotenoidler içermesi nedeniyle gece körlüğü ve diğer göz problemlerine iyi gelir ve bağışıklığı arttırır. Kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Romatizma ağrılarını gideriyor. Basur tedavisinde iyi sonuç veriyor.
  • Nane: Hafif antiseptik özelliği vardır. Mide bulantılarına karşı etkilidir. Koku verir. Ferahlatır. Çarpıntıya iyi gelir. Soğuk algınlıklarında öneriliyor. Sinir sisteminde yatıştırıcı etki yaparak uyku problemlerine yardımcı olur.
  • Papatya: İdrar çoğaltıcı, iştah açıcı, yatıştırıcı ve gaz söktürücü etkilere sahiptir.Bakterilere karşı oları etkisiyle iltihapları giderir, içimi son derece yumuşak bir çaydır. Boğaz, solunum yolu, mide ve bağırsak iltihap ve ağrılarını gidermede faydalıdır. Haricen deri ve mukoza iltihaplarında kullanılır. Bebeklerde ve küçük çocuklarda gaz söktürücü olarak kullanılır.
  • Rezene: Mide ve bağırsak hareketlerini arttırır. Sindirimi düzenler.Sancıların giderilmesine yardımcı olur. Gaz söktürücü ve süt artırıcıdır. Göz damarlarını kuvvetlendirir.
  • Yeşil çay: Yeşilçay içerisindeki kateşinler sayesinde; kanser riskini azaltır, tümörü küçültür. Kolesterolü düşürür. Tansiyonu dengeler. Kan şekerini ayarlar. Bakterileri öldürür. Ağız kokusunu önler. Grip virüsünü öldürür. İçerisindeki vitamini sayesinde performansı olumlu yünde etkiler. Yorgunluğu ve uyku halini ortadan kaldırır. İdrar söktürücüdür. Stresi azaltır Kan damarlarını güçlendirir. Diş çürümesini önler, içerisindeki E vitamini sayesinde antioksidan olarak rol oynar. Yaşlanmayı geciktirir. Kanser hücrelerinin gelişmesini önler. Akciğer, mide, bağırsak, karaciğer ve deri kanserlerini önleyici etki yapar. Damar sertliğini önler. Kemik erimesini engeller. Kilo verdirir. Migrene faydalıdır.(İnternetten derlemedir.)
Benim favorilerim yeşil çay ve rezenedir. Daha önce de söylemiştim, hasta olduğumuzda doktorumuz papatya çayı önermişti. Annem de kuşburnu içmemizi söylemişti. Kışın da yine annemin yaptığı ıhlamur çayından sık sık içerdik. İcine ıhlamurdan başka elma kabuğu, çubuk tarçın ve birkaç damla limon suyu eklerdi. Begüm doğduktan sonra da en sık içtiğim çay rezene oldu, malum süt arttırıcı özelliği var.

İlk Dönüm Noktası

Neymiş bu 6. ay... Bir nevi dönüm noktası. 1. yaş ne kadar önemliyse, 6. ay da bir o kadar önemli. Bütün eşyalarımız yavaş yavaş değişiyor. Hafta sonu, cumartesi günü, tam da 6. ayımızı doldurduğumuz gün, mma sandalyesi almak için bebek mağazasına gittik. Evde yaptığım ufak çaplı bir araştırma ve görevlinin yönlendirmesiyle Chicco Polly mama sandalyesi aldık. Yine görevlinin yönlendirmesiyle, aklımızda yokken bir de araba koltuğu aldık. Araştırmadan, damdan düşer gibi aldığımız için, bir şey alırken 50 defa düşünen ben, kafamda soru işaretleriyle, 'acaba'larla çıktım mağazadan. Misafirlerle dolu haftasonu ve devamında yoğun geçen hafta içi trafiği nedeniyle takip eden günlerde de pek bir araştırma yaptığımı söyleyemeyeceğim. Güvenli diye duyduğum birkaç markadan biri olması birazcık içimi rahatlatıyor, kötü bir tercih yapmadığımı düşünüyorum. Doğumdan önceki alışverişlerimizi de aynı mağazadan yaptığımızı ve yanlış tercihle aldığımız bebek arabasını ve de istediğimiz gibi gelmeyen karyolayı değiştirdiğimizi, görevlinin de bunları bildiğini gözönüne alarak bu sefer de değiştirme yapmamamız için ilgi göstereceklerini düşünmüştüm. Öyle de oldu sanıyorum.( Ne uzun cümle oldu yahu. Orta okulda öğretmenimiz 'Cümleyi ne kadar uzun kurarsanız hata yapma ihtimaliniz o kadar artar.' demişti. Umarım hata yapmamışımdır.) Haftasonu alışverişimiz bunlarla da kalmadı tabi. Almışken yeni birkaç kıyafet, pijama ve önlük de aldık kuzuya. Bir ara da küçülenleri kaldırmak lazım tabi..
Bebek arabamızı da değiştirdik. Değiştirdikten kastım, oturak kısmını değiştirdik. Begüm'ün oturma izni olmadığından hala oto koltuğunu arabadan çıkarıp bebek arabasına takarak kullanıyorduk. Artık pusetimizi puset şeklinde kullanıyoruz. Ama eski sistemimizin rahatlığını arıyoruz. Begüm bebek arabasında uyuyakaldığında arabaya aktarmak çok kolay oluyordu ve uyanmıyordu. Şimdi ise uyanıyor. Bize de uyandırmadan oradan al, buraya koy biraz zor geldi. Buna da alışacağız elbette...

27 Eylül 2010 Pazartesi

Buçuk yaşında...

Begüm cumartesi tam 6 aylık oldu. Bebeklikten çocukluğa doğru hızla yol alıyor. Davranışlarıyla hareketleriyle ben büyüyorum diyor sanki. Her hareketi artık daha bilinçli... Kıpır kıpır, sanki 'bir yürümeye başlayayım, tutamayacaksınız beni.' diyor. Kendi çapındaki konuşmaları arttı, vurgular kullanıyor artık. konuşurken yüzüne bakmıyorsak bakana kadar cıvıldamayı sürdürüyor. Baktıktan sonra da gülüşmeye başlıyoruz.
Bir an önce yürüsün konuşsun istiyorum bazen, bazen de hep böyle kalsın istiyorum. Çok hızlı büyüdükleri bi gerçek, keşke bu anları biraz daha uzatabilsek, büyüme hızlarını yavaşlatabilsek..

19 Eylül 2010 Pazar

Anne-Kız Hastayız...

Önce Begüm hastalandı. Pazartesi günü burnu akmaya başladı.Çok sık değildi, hali de pek hasta gibi değildi zaten, ateşi yoktu, öksürüğü yoktu, huzursuzluğu yoktu. Burun akıntısı geçmeyince çarşamba doktorumuzu ziyaret ettik. Grip olmuş kuzucuk. Doktorumuz Çinko, ateş düşürücü ve serum fizyolojik reçete etti. Papatya çayı önerdi. Burnunun tıkanmaması çok önemli dedi. Çünkü bebeklerde orta kulak iltihabına neden oluyormuş. Bunu üstüne basa basa birkaç defa söyledi. Öksürük başlarsa haberleşelim dedi. Şimdilik aramayı gerektirecek kadar öksürüğü yok, nadiren öksürüyor. Begüm'ün durumu iyi ama ben de hasta oldum, ondan bana bulaştı sanırım. İki gün boyunca içtiğim ıhlamurlar, papatya çayları, ballı sütler boğaz ağrımı geçirmeye fayda etmedi ve her zaman olduğu gibi boğaz ağrısı burun akıntısına dönüştü. Sanırım bugün enfeksiyonun en yoğun olduğu gün, kendimi çok halsiz ve de yorgun hissediyorum. Burnum devamlı tıkalı, hafiften bir baş ağrısı var ve  gözlerim yanıyor. Begüm'ün durumu benden iyi. Onunla ilgileneceğim zaman maske takmaya özen gösteriyorum. Umarım tekrar benden ona bulaşmaz.
Babamız bugün balığa çıktı. Şöyle balıklarla bir fotoğraf eklemez isterdim ama adamcım eli boş döndü. Pek balık yokmuş dediğine göre. Tuttuğu beş-on barbunu da, sepeti denize düşürmek suretiyle kaybetmiş. Biz de naptık, gittik arkadaşımızın balık restonanında balıkları mideye indirdik. neye niyet neye kısmet işte...
Resimsiz olmasın bu post. Bu bizim kızın kankisi :) Anneannesi ördü. Saçlarını da ben yaptım :) Ben Begüm'den daha çok sevdim. Daha yapılırken talip oldum kendisine ama anneanne izin vermedi. Eve dönünce başka talipleri de çıktı ama vermedik kimseye, Begüm'ün kankisi o. Anneanne başka örünce feda edebiliriz ama, nitekim anneannenin içine pek sinmedi. 'Acemilik oldu bu, hem de aceleye geldi.' dedi. Teyzesi de travestiye benzetti, :)

Cumartesi günü babsı ilk kez Begüm'e şeftali yedirdi. Sonuç pek temiz olmasa da babişi, tabağın hepsini yedirmeyi başardığı için başarılı sayıyoruz.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Eskişehir'den bildiremedim

                            
Uzun ve çabuk geçen bir Eskişehir tatili oldu. Akraba ziyaretleri, iftar yemekleri, alışveriş derken bloga yazmayı bırak bilgisayarın başına oturamadım. Bir sürü şey birikti aklımda, bazıları silindi gitti.
Cuma gecesi sahurda Eskişehir'deydik. Cumartesi günü dedem bütün aileyi toplayıp bir iftar yemeği verdi. Genelde bayramlarda toplaşırdık böyle. Herkes birarada, gırgır şamata... Begüm ailenin en küçüğü olarak bütün ilgiyi üzerine topladı tabi. Yoğun ilgiden bunalıp biraz da mızırdandı hanımefendi. Duygusal anlar da yaşandı. Dedem bir konuşma yaptı  'Bu sene kendimi iyi hissetmiyorum', 'Hakkınızı helal edin.' cümlelerini içeren. Düşüncesi bile kötü. Eninde sonunda olacak ama yine de insan olabildiğince geç olsun istiyor. Allah uzun ömürler versin.
Çarşamba günü, malum, Eskişehir'de 'Çar-Pa' günü, yani çarşamba pazarı:) Annesinin her fırsatta mutlaka uğradığı Çar-pa'yla Begüm Hanım da tanıştı.Her zaman değil ama genellikle çok güzel şeyler bulabiliyorum Çar-pa'da. Mesela Begüm'ün ilk birkaç aylık kıyafetleri Çar-pa'dan. Annem oradan bir havlu almış, benzerinden bir tane daha istiyorum ama aynı kalitede bir havlu mağazalarda bulamadım henüz. Sonraa bir tunik aldım 10 TL'ye, kumaş ve de model olarak aynısını Koton'da gördüm.(Orada görünce sevindim tabi:) )Böyle bir yer işte Çar-pa. Begüm de baya bir zevk aldı pazar gezmekten. Kızımız pusetinde olan şebekliği yaptığı için, gelen geçen pek bir sevdi hanımkızımızı. Önüne gelene gülücük dağıtır, ayağını ağzına alır, kollar bacaklar kıpır kıpır zaten. Ama kazasız belasız atlattık pazar maceramızı da.
2 Eylül, Eskişehir'in kurtuluş yıldönümü. Biz de kendimizi sokağa attık yemekten sonra ama birz geç kalmışız. Marşlar eşliğinde geçen gondollara ve havai fişeklere yetişebildik. Begüm de ilk havai fişek gösterisini izlemiş oldu. O sırada uyuduğunu göz önüne alırsak izledi demek pek doğru olmaz aslında, korkuyla gözlerini açtı ve etrafı izledi diyelim.(Havai fişekler tam tepemizde patladı da) Sonra da uzun süre uyumadı :)
Sonraki günler iftara misafir alma, iftara misafirliğe gitme, bayram için alışverişle geçti. Bu alışverişlerden en karlı çıkan da Begüm oldu tabi ki. Annemle hızımızı alamayıp bir kaç tane bayramlık alıvermişiz kuzucuğuma. Bayramda her güne ayrı kıyafeti oldu hanımın.
İki hafta boyunca Begüm kucaktan kucağa gezdi durdu, ben de annelikten ufak çapta bir tatil yaptım. Sabahları Begüm uyandığında emziriyordum, sonra da Begüm hoop anneanne ve dedenin yatağına ya da kucağına transfer oluyordu. Ben de yarım kalan uykuma devam ediyordum. O zamanlar güzel oluyor ama dönünce eski düzene dönmek biraz zor oluyor, çabuk alışıyor insan uykuya. Begüm kucaktan kucağa, ordan buraya derken bir çok ilke de imza attı. Artık kuzucuk yatar pozisyondayken oturur pozisyona kalkmaya çalışıyor, tek kolunu üzerinde doğrulmaya çalışıyor. Doktorumuz her ne kadar oturtmayın dese de meraklı akrabaların oturtma denemelerine olumlu yanıt verdi. Kendi çapındaki yuvarlanmaları arttı.Göbeğinin üzerinde sağa sola 360 derece dönebiliyor. Değişik lezzetler de tattı: Salatalık, kavun, üzüm, erik...
Yemek konusunda anne de nasibini aldı tabi. İzmir'deki alışkanlığımzı Eskişehir'de de devam ettirdim: Her akşam dondurma. Arada boş geçen akşamlar da oldu tabi. Şöyle de kötü bir durum gelişti tabi, artık kendimi durdurmakta zorlanıyorum, tutmasan yarım kilo dondurmayı tek başıma bitirebilecek kapasiteye geldim yani. Önceden anneme kızardım hep, şimdi ben de onun gibi oldum. Dondurmaları löpür löpür götürünce, kiloda da değişim oluyor tabi. Doğumdan sonra herkes ''3-5 ayda verirsin, göbek möbek kalmaz.'' diyordu. Kimse benden böyle bir yeme performansı beklemiyordu tabi, ben bile beklemiyordum. Demek ki onca yıl içime atmışım, bir kez kilo alınca koyverdim gittim sanırım. Etraftakiler benim yeni halimden memnun aslında, ''Önceden bildiğin sıskaydın, şimdi iyi olmuşsun.'' diyen bile oldu. Ben ne kadar memnunum soran yok. Kıyafet alırken hiçbir şeyi yakıştıramıyorum kendime. Ama bunlar hep kardeşimin bedduaları biliyorum. ''Bir gün sen de benim gibi olacaksın.'' diyordu hep, sonunda oldu. Aslında olmam gereken kilomdayım ama alışık olmadığım için bana fazla geliyor. Bugünler de geçer elbet, eski kilomuza kavuşuruz. (Diye ümit ediyorum.)

13 Eylül 2010 Pazartesi